Ra'
Forum Master
- Katılım
- 25 Şubat 2025
- Mesajlar
- 882
- Tepkime puanı
- 74
- Puan
- 28
Türkiye’nin dünyadaki yükselişi ne zaman başlayacak? Gelecekte Türkiye, topraklarını nerelere doğru genişletecek? İstanbul ne zaman tekrar Türkiye’nin başkenti olacak? Türkiye Süveyş Kanalı’nı ne zaman ve hangi gerekçeyle işgal edecek? Türk Japon ittifakı Amerika’yı uzaydan nasıl vuracak?
Stratfor’un Kurucu Başkanı George Friedman belki de ABD fikir hayatı içinde düşüncelerine en değer verilen, özellikle de geleceğe yönelik tahminleri ve önermeleri ile adeta gölge bir Dışişleri Bakanı rolü oynayan önemli bir politik bilimci. Geçen 3 yıl içinde George Friedman, dünyanın geleceğine yönelik iki kitabı ile tartışmalar yaratan siyaset bilimcileri arasında.
Friedman, kitabının başında, kendisinin bir falcı olmadığını, ABD’nin son 200 senesindeki ekonomik ve politik dönemlerini inceleyip, gelecekteki 100 yıl için öngörülerde bulunacağını belirtmesine rağmen tahminlerinin aşağı yukarı anlattığı gibi gerçekleşeceğini de iddialı bir şekilde öne sürmekte.
Friedman, ilk olarak, son 5-6 senedir ABD’de meydana gelen durgunluk ve ekonomik krizin aslında herkesin sandığı gibi derin olmadığını ve her 50 senede bir tekrar eden dönemsel krizlerden biri olduğunu belirtiyor. Öyle ki 1929’daki krizle karşılaştırıldığında günümüzün krizinin oldukça katlanılabilir olduğunu iddia ediyor. Hatta bu krizden ABD’nin çok daha güçlü olarak çıkacağını ve Avrupa’nın çökmesinden dolayı da tüm Batı dünyasının (ve tüm dünyanın) en güçlü ülkesi olarak varlığını sürdüreceğini öne sürüyor.
Friedman, ABD başkanlarının Makyavelist davranmalarını ve dünyadaki bölgesel krizlerde doğrudan rol almak yerine bölgesel güçleri kullanmalarını öğütlemekte. Genel politika kuralı olarak “ABD’nin stratejik hedefi dünyanın herhangi bir köşesinde ABD’nin gücüne meydan okuyabilecek herhangi bir gücün ortaya çıkmasını önlemek olmalıdır” diye de ekliyor Stratfor’un kurucusu.
Friedman’a göre dünya politikasında yapılacak en önemli 3 şey şunlar:
Dünyadaki tehditleri ABD’den uzaklarda tutmak için bölgesel enerjilerin kendi bölgelerinde tüketilmesini sağlamak.
ABD bölgesel güçlerle ittifaklar yaratarak bölgesel çatışmalarda bu müttefiklerin yükün çoğunu yüklenmelerini sağlamalıdır. ABD bu müttefikleri ekonomik, askeri teknoloji ve gerektiğinde askeri “müdahale” vaatleri ile desteklemelidir.
Askeri müdahaleleri, sadece bölgesel müttefiklerin artık bu bölgesel problemlerle uğraşamayacağı durumlara saklamalıdır.
Türkiye Bölgesinin En Güçlü Ülkesi
ABD ile cihadistler arasında 11 Eylül 2001’den bu yana süren savaş sona yaklaşırken, İslamcı radikallere karşı ilk savunma hattı Müslüman ülkelerin kendisi olmaktadır. Bundan dolayı bu Müslüman ülkeler tüm askeri ve istihbarat güçleri ile El Kaide’yi ezmeye çabalamaktadırlar.
El Kaide kaybettiği sürece ABD kazanır! Kaos içinde bir İslam dünyası, birleşmekten aciz bir İslam dünyası ABD’nin stratejik amacına ulaştığının bir ifadesidir. 2001’den beri ABD, İslam dünyasında bir kaos yaratmak için her şeyi yaptı ve bunu becerdi de. Elbette bu süreçte bu ülkelerde ABD’ye karşı bir düşmanlık da yarattı. Fakat bu bölgesel depremler, bölgesel süpergüçlerin çıkmasına sebep olmadı! Aslında, bu bölge her zamankinden çok daha fazla bölünmüştür ve bu dönemi böyle kapatacağa benzemektedir. Müslümanlar birbirleriyle kavga ettikleri sürece ABD bu savaşı kazanmış sayılır.
Elbette bu, bölgede bir ulus-devletin bölgesel bir süpergüce dönüşüp ABD’nin çıkarlarını tehdit etmeyeceği anlamına gelmez. Türkiye bu bölgenin geçmişteki en güçlü devletidir ve yeniden yükselmektedir.”
2020’li Yılların Çin’i
Çin’in bugünkü gidişatı değerlendirildiğinde, George Friedman 3 ihtimalli bir gelecek görduğünü belirtip şunları söylüyor:
Birinci ihtimalde, Çin sonsuza kadar bugünkü astronomik oranlarda büyümesine devam eder. Yeryüzünde hiçbir ülke bunu becerememiştir ve Çin de bir istisna olmayacaktır.
İkinci ihtimal, Çin’in yeniden merkezileşmesi olabilir. Bugünkü duruma bakılırsa ademi merkeziyetçilikten çıkarı olanların da içinde olduğu bir merkezi yönetimin yeniden merkezileşmesi problemli olabilir.
Üçüncü ve gerçekleşmesi en mümkün olan senaryoda ise bir ekonomik kriz sonucunda Çin’in geleneksel bölgesel sınırlar boyunca parçalanması veya bölgesel yönetimlerin ağırlık kazanması. Bu Çin’i Mao öncesi duruma getirecektir. Ama tüm bunlara rağmen gelecek 20 senede Çin bir jeopolitik deprem hattı oluşturmamaktadır.”
Rusya 2020’lerde Dağılmaya Başlayacak
Friedman Rusya’nın geleceği konusunda oldukça karamsar. Şöyle diyor gelecek yirmi sene hakkında: Polonya, Romanya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti Rusların ilerlemelerini engellemek için her şeyi yapacaklardır. Bunlardan dolayı da 2020’den hemen sonra Rusya’nın askeri gücü yerle bir olacaktır.”
2030’lu Yıllar
“Yaşlanan ve azalan nüfus sebebiyle ABD ekonomisi 2030’larda büyük bir kriz ile karşılaşacaktır ve göçmen politikaları yeniden düzenlenip önemli sayıda göçmen kabulüne başlamak zorunda kalacaktır. 2040’lar ise bundan dolayı büyük bir ekonomik atılıma sahne olacaktır. Bu eğilim 2080’lerdeki büyük krize kadar sürecektir.
Türkiye Rusya’nın Etki Alanlarına Doğru Genişleyecek
2020’lerin başında Rusya’nın dağılması, Avrasya’yı “avcıların cenneti” haline getirecek ve Batı’dan Polonya’nın önderliğindeki Doğu Avrupa ülkeleri Rusya’nın batısında; Türkiye güneyden Kaflaslarda ve hatta daha kuzeylerde, Japonya da doğudan Sibirya’da ava çıkacaklardır. 2020’lerdeki bu hareketlenmede Türkiye, Doğu Avrupa ve Japonya ABD’nin müttefikleri olacaklardır. NATO; Almanya ve Fransa’nın Baltık ülkelerini Rusya’ya karşı korumadaki gönülsüzlüklerinden dolayı ortadan kalkacaktır.
Dünya’nın Yeni Güçleri: Türkiye, Polonya ve Japonya
George Friedman’a göre bir kere Çin ve Rusya’nın ülke bütünlükleri tehlikeye düşüp ve hatta ortadan kalkınca, yeni güçler onların yerini alacaktır. Bunlar Polonya, Türkiye ve Japonya olacaktır. Doğuda Japonya gerek toprak gereksiniminden, gerek hammade ihtiyacından ve daha da önemlisi yaşlanan nüfusun verdiği işgücü kıtlığından dolayı Çin’in önemli bir bölgesinde etkinlik kuracaktır. Bu yatırımlar ve teknoloji transferi şeklinde olacaktır. Buna ek olarak Rusya’nın Pasifik Okyanusu bölgesinde de kontrol kurmak isteyecektir.
2030’lardan çok daha önce birleşmiş olacak olan Kore, dünya ekonomisi içinde ilk 10 içinde olacak ve Japonların yükselişi karşısında ABD’ye yanaşacaktır. Bu yanaşma ile anti-Japon koalisyon şekil almaya başlayacaktır. Pekin’den yükselen Çin’i yeniden birleştirme çabaları yükselen Japonlara karşı ABD’nin Çin ile yaklaşımını sağlayacaktır.”
Türkiye Kafkasların Kuzeyine Doğru Genişleyecek
Friedman’ a göre, Kafkaslar’daki Rus ilerlemesine karşı, 2020’lerde, Türkiye kuzeyini güvence altına almak için Kafkasların en kuzeyine kadar girecek ve bu bölgeyi sağlama bağlayacaktır. Bu arada Arap dünyası hayal edilebilecek her konudan dolayı bölünmüş bir haldedir. Türkiye’nin Rusya’ya karşı saldırısı ABD’nin çok işine yarayacağı için ABD Türkiye’yi Kafkaslar’daki ilerlemesinde destekleyip Balkanlar’daki Müslüman bölgelerinde ve güneydeki Arap ülkelerinde etkili olmasına yardım edecektir. Özellikle de Türkiye’nin deniz kuvvetlerinin geliştirilmesi, Akdeniz ve Karadeniz’de Ruslar’a karşı bir güç oluşturmasını destekleyecektir. Rusya’ya karşı geliştirilen bu ABD-Türkiye dostluğu 2020’ler biterken tersine dönecektir. Çünkü ABD her ne kadar bölgesel sorunlarda bölgesel güçleri desteklese de, stratejik politika olarak, buralarda büyük bölgesel güçlerin çıkmasını engellemek istemektedir. Türkiye ise ABD’nin bu değişen stratejisine karşı daha İslamist ve radikal bir politik düzeye gelecektir.
2040’larda Avrupa’nın Yeni Merkezi Polonya
George Friedman’ın devam eden analizlerinde, 2030’larda, Rusya’nın dağılması sırasında bu durumdan en çok faydalanacak ülke Polonya olacaktır. Hemen doğusuna açılan Belarusya ve Ukrayna’yı bir “yastık” olarak kullanmak isteyecektir Ruslara karşı. Polonya ile birlikte Macaristan, Baltık ülkeleri, Romanya ve Slovakya bir ittifak kurup Doğu’ya doğru genişleyeceklerdir, hiçbir direnişle karşılaşmadan. 2040’lara doğru da Avrupa’daki güçler dengesi Doğu Avrupa’ya geçecektir. Buna sebep ekonomik dinamizmin Batı Avrupa’da durmuş olması ve nüfus gerilemesinin burada krize yol açmasıdır. Doğu Avrupa bu iki yönden daha avantajlı durumda olacaktır. ABD ile bir türlü yıldızı barışmamış olan Fransa ve Almanya 2040’larda yaşama savaşı veriyor olacaklardır.
2030’larda Dünya Haritası
2010’larda Çin’in yerel yönetimlerinin güçlenmesi ile parçalanmaya doğru gitmesi ve Rusya’nın 2020’lerdeki parçalanması, Pasifik’ten Karpatlar’a kadar bir boşluk yaratacaktır. Bu boşlukta Finlandiya Keralia’yı, Romanya Moldovya’yı alırken, Hindistan Tibet’in bağımsızlığını sağlayacaktır. Tayvan bile anakara Çin’deki etkisini Batılılar’ın da yardımı ile arttıracaktır. 2030’larin ortalarında üç ülke güçlerinin en zirvesinde olacaklar ve ABD’yi endişendirmeye başlayacaklardır: Türkiye, Japonya ve Polonya. Bunlardan Türkiye ve Japonya 2040’larda doğrudan doğruya ABD ile düşmanlık politikaları izleyeceklerdir.
Amerika Japonya Rekabeti
2030’larda ABD’de göçmenlik ve teknoloji konularında alınan radikal kararlardan sonraki on yıl ABD için bir altın dönem yaratacaktır. O kadar ki özellikle de Rusya’nın dağılması ve Çin’in bölgesel yönetimlere bölünmüş olması sebebiyle ABD dünyada hemen hemen her şeyi yapabilme gücüne erişmiş görünecektir.
Bu senelerde dünyadaki en önemli konu Pasifik Okyanusu havzasının yönetimi olacaktır. Japonya’nın gerek deniz kuvvetleri gerekse uzay yerleşimli savaş sistemleri sebebiyle Pasifik Okyanusu’ndaki varlığı alarm verecek derecede artmış olacaktır. Japonya hâlâ petrolünü Ortadoğu’dan ithal ettiği için, geçiş yolları olan Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı’nı kontrol altında tutmak için deniz kuvvetlerini kullanacaktır.
Japonya Pasifik Okyanusu’nu ABD’nin 7. Filosu, uzayı da ABD’nin Uzay Komutanlığı ile paylaşmak zorunda kalacaktır. Japonlar ayrıca ABD deniz kuvvetlerini hipersonik gemi ve denizaltı roketleri ile Batı Pasifik’ten de çıkarmaya çalışacaklardır. Buna karşın, ABD açısından Japonya’nın en rahatsız edici faaliyeti uzaydaki askeri ve ticari calışmaları olacaktır. Tüm bu gelişmelerle Çin, Japonya korkusundan dolayı ABD ile çalışmaya başlayacaktır 2040’larda.
Karadeniz Bir Türk Gölü Olacak
Rusya’nın giderek çözülmesinden dolayı Türkiye yavaşça Kafkaslar’a doğru uzanacaktır. Bu doğrudan askeri işgal ve politik ittifaklar şeklinde olabilir. Türkiye’nin Kafkaslardaki ilerlemesi Rusya’nın içine ve Ukrayna’ya doğru uzanacağı gibi Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerini de hedef alacaktır. Karadeniz bir Türk gölü haline gelecek, Odessa ve Kırım limanlarından Türkiye ile çok aktif bir ticari ilişki olacaktır. Bu bölgede çok önemli ölçüde Türk yatırımı oluşacaktır.
Türkiye Süveyş Kanalı’nı İşgal Edecek
Türkiye bu arada güneydeki sorunlardan dolayı Suriye ve Irak’a da genişleyecektir. ABD’nin bu bölgeye yeniden girdiğini görmek istemeyecektir, aynen 2000’lerde olduğu gibi. Balkan ülkeleri de Rusya’nın parçalanmasından nasiplerini almış olacaklardır. Balkanlardaki geleneksel Rusya eğilimli ülkeler (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan) büyük bir çalkantı içine gireceklerdir. Türkiye bu bölgedeki Müslüman ülkelere de dayanarak Balkanlar’daki Türk varlığını garanti altına almaya çalışacaktır. Böylece Türkiye’nin büyük bir bölgesel güç olma konusundaki hedefi 2040’larda tamamlanmış olacaktır. Bu arada Mısır’daki iç karışıklıkları bahane eden Türkiye, Süveyş Kanalı’nı işgal edip kontrol altına alınca Balkanlar’dan Suudi Arabistan’a, Kafkaslardan İran Körfezi’ne büyük bir güç olduğunu ispat etmiş olacaktır.
Türk Japon İttifakı Hindistan ve Amerika’yı Çok Korkutacak
Türkler’in Orta Doğu’daki petrol merkezlerini kontrolüne geçirmesinden dolayı Japonya, Türkiye ile ittifak arayacaktır. Hindistan bu arada içindeki Müslüman nüfustan dolayı Türklerin Hint Okyanusu’na kadar yanaşması karşısında alarma geçmiş olacaktır. Çünkü Türkiye genişleme çabalarında İslamist ideolojiyi de ekonomisi kadar kullanmaktadır. Bundan dolayı Hindistan, ABD ile ittifaklar kuracaktır. Tüm bunlar yaşanırken Türkiye’nin ve Japonya’nin güçleri, dünyanın en önemli iki ucunda oldukça hatırı sayılır duruma geleceğinden ABD dahil tüm ülkeleri korkutacaktır.
2040’lı Yıllarda Uzay Rekabeti
ABD ve Japonya zaten 2030’lar boyunca uzaydaki üslerini gerek askeri ve gerekse ticari kullanım görüntüsü altında oldukça geliştirmiş olacaklardır. Bunu özellikle de uzayın ticarileşmesi adı altında enerji üretimi ile ilgili yapacaklardır. Bu dönemde ABD uzayda savaş istasyonları geliştirip gerek uzaydan dünyanın herhangi bir noktasını vurabilmeyi, gerekse uzaydan yöneterek yeryüzündeki hipersonik roketlerle istenilen her hedefi vurabilmeyi amaçlamaktadır. Bu uzay istasyonlarından biri Türkiye’nin tam güneyinde, biri de Japonya’nın güneyinde yerleştirilmiş olacaktır. Bu tür sistemler zaten bugün bile geliştirilmeye çalışıldığı için mesela 2047’de bu tür bir sistem iyice test edilmiş ve kullanılmaya hazır hale gelmiş olacaktır.
İstanbul Tekrar Türkiye’nin Başkenti Olacak
Öyle görünmektedir ki Japonya’nın deniz gücü 2045’lere kadar gerek Batı Pasifik’i gerekse Güney Çin Denizi’ni kavrayıp Hint Okyanusu’na kadar gelecektir. Türkler ise Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan başlayıp Orta Asya’yı ve hatta Müslüman Batı Çin bölgelerini de etkileyecek duruma gelecektir. Japonya ve Türkiye gelecek için bir ittifak kurmaktadırlar. ABD istihbaratı Tokyo ile İstanbul arasında bu konudaki haberleşmeleri bilmektedir. (İstanbul başkent olmuştur Türkiye’de). ABD’nin en büyük korkusu işte bu Pan-Eurasian ittifak olmaktadır.
Amerika; Türk-Japon İttifakına Karşı Harekete Geçecek
Tüm bu faaliyetlerden alarma geçmiş olan ABD gerek Japon gerekse Türk mallarının boykotunu dünya çapında organize edecektir. Ayrıca bu iki ülkeye yapılan teknoloji transferini de sınırlayacaktır. ABD’nin Çin’e, Polonya’ya ve Hindistan’a yaptığı askeri yardımda büyük artış olacaktır. Burada amaç, Türkiye ve Japonya’nın biraraya gelip ittifak kurmasını önlemek için mümkün olduğu kadar problem yaratmaktır onlara karşı.
ABD’nin tüm bu karşı-faaliyetleri Türkiye ve Japonya’da bu ülkeleri yok etmeye yönelik olarak algılanacaktır. Ve bu nedenle Türkiye’nin İslami söylemleri Güneydoğu Asya’da da ses bulacak ve Japonya’nın Endonezya limanlarını kullanmasına izin verilecektir. Böylece ABD deniz kuvvetlerinin gerek Güney Çin denizindeki gerekse Hint Okyanusu’ndaki varlığı da tehlikeye girmiş olacaktır. Tüm bu olanlar ABD’de yeni bir Soğuk Savaş olarak algılanacaktır. Çünkü hiç kimse gerçek bir savaş ihtimaline bile inanmamaktadır bu ana kadar
Stratfor’un Kurucu Başkanı George Friedman belki de ABD fikir hayatı içinde düşüncelerine en değer verilen, özellikle de geleceğe yönelik tahminleri ve önermeleri ile adeta gölge bir Dışişleri Bakanı rolü oynayan önemli bir politik bilimci. Geçen 3 yıl içinde George Friedman, dünyanın geleceğine yönelik iki kitabı ile tartışmalar yaratan siyaset bilimcileri arasında.
Friedman, kitabının başında, kendisinin bir falcı olmadığını, ABD’nin son 200 senesindeki ekonomik ve politik dönemlerini inceleyip, gelecekteki 100 yıl için öngörülerde bulunacağını belirtmesine rağmen tahminlerinin aşağı yukarı anlattığı gibi gerçekleşeceğini de iddialı bir şekilde öne sürmekte.
Friedman, ilk olarak, son 5-6 senedir ABD’de meydana gelen durgunluk ve ekonomik krizin aslında herkesin sandığı gibi derin olmadığını ve her 50 senede bir tekrar eden dönemsel krizlerden biri olduğunu belirtiyor. Öyle ki 1929’daki krizle karşılaştırıldığında günümüzün krizinin oldukça katlanılabilir olduğunu iddia ediyor. Hatta bu krizden ABD’nin çok daha güçlü olarak çıkacağını ve Avrupa’nın çökmesinden dolayı da tüm Batı dünyasının (ve tüm dünyanın) en güçlü ülkesi olarak varlığını sürdüreceğini öne sürüyor.
Friedman, ABD başkanlarının Makyavelist davranmalarını ve dünyadaki bölgesel krizlerde doğrudan rol almak yerine bölgesel güçleri kullanmalarını öğütlemekte. Genel politika kuralı olarak “ABD’nin stratejik hedefi dünyanın herhangi bir köşesinde ABD’nin gücüne meydan okuyabilecek herhangi bir gücün ortaya çıkmasını önlemek olmalıdır” diye de ekliyor Stratfor’un kurucusu.
Friedman’a göre dünya politikasında yapılacak en önemli 3 şey şunlar:
Dünyadaki tehditleri ABD’den uzaklarda tutmak için bölgesel enerjilerin kendi bölgelerinde tüketilmesini sağlamak.
ABD bölgesel güçlerle ittifaklar yaratarak bölgesel çatışmalarda bu müttefiklerin yükün çoğunu yüklenmelerini sağlamalıdır. ABD bu müttefikleri ekonomik, askeri teknoloji ve gerektiğinde askeri “müdahale” vaatleri ile desteklemelidir.
Askeri müdahaleleri, sadece bölgesel müttefiklerin artık bu bölgesel problemlerle uğraşamayacağı durumlara saklamalıdır.
Türkiye Bölgesinin En Güçlü Ülkesi
ABD ile cihadistler arasında 11 Eylül 2001’den bu yana süren savaş sona yaklaşırken, İslamcı radikallere karşı ilk savunma hattı Müslüman ülkelerin kendisi olmaktadır. Bundan dolayı bu Müslüman ülkeler tüm askeri ve istihbarat güçleri ile El Kaide’yi ezmeye çabalamaktadırlar.
El Kaide kaybettiği sürece ABD kazanır! Kaos içinde bir İslam dünyası, birleşmekten aciz bir İslam dünyası ABD’nin stratejik amacına ulaştığının bir ifadesidir. 2001’den beri ABD, İslam dünyasında bir kaos yaratmak için her şeyi yaptı ve bunu becerdi de. Elbette bu süreçte bu ülkelerde ABD’ye karşı bir düşmanlık da yarattı. Fakat bu bölgesel depremler, bölgesel süpergüçlerin çıkmasına sebep olmadı! Aslında, bu bölge her zamankinden çok daha fazla bölünmüştür ve bu dönemi böyle kapatacağa benzemektedir. Müslümanlar birbirleriyle kavga ettikleri sürece ABD bu savaşı kazanmış sayılır.
Elbette bu, bölgede bir ulus-devletin bölgesel bir süpergüce dönüşüp ABD’nin çıkarlarını tehdit etmeyeceği anlamına gelmez. Türkiye bu bölgenin geçmişteki en güçlü devletidir ve yeniden yükselmektedir.”
2020’li Yılların Çin’i
Çin’in bugünkü gidişatı değerlendirildiğinde, George Friedman 3 ihtimalli bir gelecek görduğünü belirtip şunları söylüyor:
Birinci ihtimalde, Çin sonsuza kadar bugünkü astronomik oranlarda büyümesine devam eder. Yeryüzünde hiçbir ülke bunu becerememiştir ve Çin de bir istisna olmayacaktır.
İkinci ihtimal, Çin’in yeniden merkezileşmesi olabilir. Bugünkü duruma bakılırsa ademi merkeziyetçilikten çıkarı olanların da içinde olduğu bir merkezi yönetimin yeniden merkezileşmesi problemli olabilir.
Üçüncü ve gerçekleşmesi en mümkün olan senaryoda ise bir ekonomik kriz sonucunda Çin’in geleneksel bölgesel sınırlar boyunca parçalanması veya bölgesel yönetimlerin ağırlık kazanması. Bu Çin’i Mao öncesi duruma getirecektir. Ama tüm bunlara rağmen gelecek 20 senede Çin bir jeopolitik deprem hattı oluşturmamaktadır.”
Rusya 2020’lerde Dağılmaya Başlayacak
Friedman Rusya’nın geleceği konusunda oldukça karamsar. Şöyle diyor gelecek yirmi sene hakkında: Polonya, Romanya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti Rusların ilerlemelerini engellemek için her şeyi yapacaklardır. Bunlardan dolayı da 2020’den hemen sonra Rusya’nın askeri gücü yerle bir olacaktır.”
2030’lu Yıllar
“Yaşlanan ve azalan nüfus sebebiyle ABD ekonomisi 2030’larda büyük bir kriz ile karşılaşacaktır ve göçmen politikaları yeniden düzenlenip önemli sayıda göçmen kabulüne başlamak zorunda kalacaktır. 2040’lar ise bundan dolayı büyük bir ekonomik atılıma sahne olacaktır. Bu eğilim 2080’lerdeki büyük krize kadar sürecektir.
Türkiye Rusya’nın Etki Alanlarına Doğru Genişleyecek
2020’lerin başında Rusya’nın dağılması, Avrasya’yı “avcıların cenneti” haline getirecek ve Batı’dan Polonya’nın önderliğindeki Doğu Avrupa ülkeleri Rusya’nın batısında; Türkiye güneyden Kaflaslarda ve hatta daha kuzeylerde, Japonya da doğudan Sibirya’da ava çıkacaklardır. 2020’lerdeki bu hareketlenmede Türkiye, Doğu Avrupa ve Japonya ABD’nin müttefikleri olacaklardır. NATO; Almanya ve Fransa’nın Baltık ülkelerini Rusya’ya karşı korumadaki gönülsüzlüklerinden dolayı ortadan kalkacaktır.
Dünya’nın Yeni Güçleri: Türkiye, Polonya ve Japonya
George Friedman’a göre bir kere Çin ve Rusya’nın ülke bütünlükleri tehlikeye düşüp ve hatta ortadan kalkınca, yeni güçler onların yerini alacaktır. Bunlar Polonya, Türkiye ve Japonya olacaktır. Doğuda Japonya gerek toprak gereksiniminden, gerek hammade ihtiyacından ve daha da önemlisi yaşlanan nüfusun verdiği işgücü kıtlığından dolayı Çin’in önemli bir bölgesinde etkinlik kuracaktır. Bu yatırımlar ve teknoloji transferi şeklinde olacaktır. Buna ek olarak Rusya’nın Pasifik Okyanusu bölgesinde de kontrol kurmak isteyecektir.
2030’lardan çok daha önce birleşmiş olacak olan Kore, dünya ekonomisi içinde ilk 10 içinde olacak ve Japonların yükselişi karşısında ABD’ye yanaşacaktır. Bu yanaşma ile anti-Japon koalisyon şekil almaya başlayacaktır. Pekin’den yükselen Çin’i yeniden birleştirme çabaları yükselen Japonlara karşı ABD’nin Çin ile yaklaşımını sağlayacaktır.”
Türkiye Kafkasların Kuzeyine Doğru Genişleyecek
Friedman’ a göre, Kafkaslar’daki Rus ilerlemesine karşı, 2020’lerde, Türkiye kuzeyini güvence altına almak için Kafkasların en kuzeyine kadar girecek ve bu bölgeyi sağlama bağlayacaktır. Bu arada Arap dünyası hayal edilebilecek her konudan dolayı bölünmüş bir haldedir. Türkiye’nin Rusya’ya karşı saldırısı ABD’nin çok işine yarayacağı için ABD Türkiye’yi Kafkaslar’daki ilerlemesinde destekleyip Balkanlar’daki Müslüman bölgelerinde ve güneydeki Arap ülkelerinde etkili olmasına yardım edecektir. Özellikle de Türkiye’nin deniz kuvvetlerinin geliştirilmesi, Akdeniz ve Karadeniz’de Ruslar’a karşı bir güç oluşturmasını destekleyecektir. Rusya’ya karşı geliştirilen bu ABD-Türkiye dostluğu 2020’ler biterken tersine dönecektir. Çünkü ABD her ne kadar bölgesel sorunlarda bölgesel güçleri desteklese de, stratejik politika olarak, buralarda büyük bölgesel güçlerin çıkmasını engellemek istemektedir. Türkiye ise ABD’nin bu değişen stratejisine karşı daha İslamist ve radikal bir politik düzeye gelecektir.
2040’larda Avrupa’nın Yeni Merkezi Polonya
George Friedman’ın devam eden analizlerinde, 2030’larda, Rusya’nın dağılması sırasında bu durumdan en çok faydalanacak ülke Polonya olacaktır. Hemen doğusuna açılan Belarusya ve Ukrayna’yı bir “yastık” olarak kullanmak isteyecektir Ruslara karşı. Polonya ile birlikte Macaristan, Baltık ülkeleri, Romanya ve Slovakya bir ittifak kurup Doğu’ya doğru genişleyeceklerdir, hiçbir direnişle karşılaşmadan. 2040’lara doğru da Avrupa’daki güçler dengesi Doğu Avrupa’ya geçecektir. Buna sebep ekonomik dinamizmin Batı Avrupa’da durmuş olması ve nüfus gerilemesinin burada krize yol açmasıdır. Doğu Avrupa bu iki yönden daha avantajlı durumda olacaktır. ABD ile bir türlü yıldızı barışmamış olan Fransa ve Almanya 2040’larda yaşama savaşı veriyor olacaklardır.
2030’larda Dünya Haritası
2010’larda Çin’in yerel yönetimlerinin güçlenmesi ile parçalanmaya doğru gitmesi ve Rusya’nın 2020’lerdeki parçalanması, Pasifik’ten Karpatlar’a kadar bir boşluk yaratacaktır. Bu boşlukta Finlandiya Keralia’yı, Romanya Moldovya’yı alırken, Hindistan Tibet’in bağımsızlığını sağlayacaktır. Tayvan bile anakara Çin’deki etkisini Batılılar’ın da yardımı ile arttıracaktır. 2030’larin ortalarında üç ülke güçlerinin en zirvesinde olacaklar ve ABD’yi endişendirmeye başlayacaklardır: Türkiye, Japonya ve Polonya. Bunlardan Türkiye ve Japonya 2040’larda doğrudan doğruya ABD ile düşmanlık politikaları izleyeceklerdir.
Amerika Japonya Rekabeti
2030’larda ABD’de göçmenlik ve teknoloji konularında alınan radikal kararlardan sonraki on yıl ABD için bir altın dönem yaratacaktır. O kadar ki özellikle de Rusya’nın dağılması ve Çin’in bölgesel yönetimlere bölünmüş olması sebebiyle ABD dünyada hemen hemen her şeyi yapabilme gücüne erişmiş görünecektir.
Bu senelerde dünyadaki en önemli konu Pasifik Okyanusu havzasının yönetimi olacaktır. Japonya’nın gerek deniz kuvvetleri gerekse uzay yerleşimli savaş sistemleri sebebiyle Pasifik Okyanusu’ndaki varlığı alarm verecek derecede artmış olacaktır. Japonya hâlâ petrolünü Ortadoğu’dan ithal ettiği için, geçiş yolları olan Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı’nı kontrol altında tutmak için deniz kuvvetlerini kullanacaktır.
Japonya Pasifik Okyanusu’nu ABD’nin 7. Filosu, uzayı da ABD’nin Uzay Komutanlığı ile paylaşmak zorunda kalacaktır. Japonlar ayrıca ABD deniz kuvvetlerini hipersonik gemi ve denizaltı roketleri ile Batı Pasifik’ten de çıkarmaya çalışacaklardır. Buna karşın, ABD açısından Japonya’nın en rahatsız edici faaliyeti uzaydaki askeri ve ticari calışmaları olacaktır. Tüm bu gelişmelerle Çin, Japonya korkusundan dolayı ABD ile çalışmaya başlayacaktır 2040’larda.
Karadeniz Bir Türk Gölü Olacak
Rusya’nın giderek çözülmesinden dolayı Türkiye yavaşça Kafkaslar’a doğru uzanacaktır. Bu doğrudan askeri işgal ve politik ittifaklar şeklinde olabilir. Türkiye’nin Kafkaslardaki ilerlemesi Rusya’nın içine ve Ukrayna’ya doğru uzanacağı gibi Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerini de hedef alacaktır. Karadeniz bir Türk gölü haline gelecek, Odessa ve Kırım limanlarından Türkiye ile çok aktif bir ticari ilişki olacaktır. Bu bölgede çok önemli ölçüde Türk yatırımı oluşacaktır.
Türkiye Süveyş Kanalı’nı İşgal Edecek
Türkiye bu arada güneydeki sorunlardan dolayı Suriye ve Irak’a da genişleyecektir. ABD’nin bu bölgeye yeniden girdiğini görmek istemeyecektir, aynen 2000’lerde olduğu gibi. Balkan ülkeleri de Rusya’nın parçalanmasından nasiplerini almış olacaklardır. Balkanlardaki geleneksel Rusya eğilimli ülkeler (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan) büyük bir çalkantı içine gireceklerdir. Türkiye bu bölgedeki Müslüman ülkelere de dayanarak Balkanlar’daki Türk varlığını garanti altına almaya çalışacaktır. Böylece Türkiye’nin büyük bir bölgesel güç olma konusundaki hedefi 2040’larda tamamlanmış olacaktır. Bu arada Mısır’daki iç karışıklıkları bahane eden Türkiye, Süveyş Kanalı’nı işgal edip kontrol altına alınca Balkanlar’dan Suudi Arabistan’a, Kafkaslardan İran Körfezi’ne büyük bir güç olduğunu ispat etmiş olacaktır.
Türk Japon İttifakı Hindistan ve Amerika’yı Çok Korkutacak
Türkler’in Orta Doğu’daki petrol merkezlerini kontrolüne geçirmesinden dolayı Japonya, Türkiye ile ittifak arayacaktır. Hindistan bu arada içindeki Müslüman nüfustan dolayı Türklerin Hint Okyanusu’na kadar yanaşması karşısında alarma geçmiş olacaktır. Çünkü Türkiye genişleme çabalarında İslamist ideolojiyi de ekonomisi kadar kullanmaktadır. Bundan dolayı Hindistan, ABD ile ittifaklar kuracaktır. Tüm bunlar yaşanırken Türkiye’nin ve Japonya’nin güçleri, dünyanın en önemli iki ucunda oldukça hatırı sayılır duruma geleceğinden ABD dahil tüm ülkeleri korkutacaktır.
2040’lı Yıllarda Uzay Rekabeti
ABD ve Japonya zaten 2030’lar boyunca uzaydaki üslerini gerek askeri ve gerekse ticari kullanım görüntüsü altında oldukça geliştirmiş olacaklardır. Bunu özellikle de uzayın ticarileşmesi adı altında enerji üretimi ile ilgili yapacaklardır. Bu dönemde ABD uzayda savaş istasyonları geliştirip gerek uzaydan dünyanın herhangi bir noktasını vurabilmeyi, gerekse uzaydan yöneterek yeryüzündeki hipersonik roketlerle istenilen her hedefi vurabilmeyi amaçlamaktadır. Bu uzay istasyonlarından biri Türkiye’nin tam güneyinde, biri de Japonya’nın güneyinde yerleştirilmiş olacaktır. Bu tür sistemler zaten bugün bile geliştirilmeye çalışıldığı için mesela 2047’de bu tür bir sistem iyice test edilmiş ve kullanılmaya hazır hale gelmiş olacaktır.
İstanbul Tekrar Türkiye’nin Başkenti Olacak
Öyle görünmektedir ki Japonya’nın deniz gücü 2045’lere kadar gerek Batı Pasifik’i gerekse Güney Çin Denizi’ni kavrayıp Hint Okyanusu’na kadar gelecektir. Türkler ise Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan başlayıp Orta Asya’yı ve hatta Müslüman Batı Çin bölgelerini de etkileyecek duruma gelecektir. Japonya ve Türkiye gelecek için bir ittifak kurmaktadırlar. ABD istihbaratı Tokyo ile İstanbul arasında bu konudaki haberleşmeleri bilmektedir. (İstanbul başkent olmuştur Türkiye’de). ABD’nin en büyük korkusu işte bu Pan-Eurasian ittifak olmaktadır.
Amerika; Türk-Japon İttifakına Karşı Harekete Geçecek
Tüm bu faaliyetlerden alarma geçmiş olan ABD gerek Japon gerekse Türk mallarının boykotunu dünya çapında organize edecektir. Ayrıca bu iki ülkeye yapılan teknoloji transferini de sınırlayacaktır. ABD’nin Çin’e, Polonya’ya ve Hindistan’a yaptığı askeri yardımda büyük artış olacaktır. Burada amaç, Türkiye ve Japonya’nın biraraya gelip ittifak kurmasını önlemek için mümkün olduğu kadar problem yaratmaktır onlara karşı.
ABD’nin tüm bu karşı-faaliyetleri Türkiye ve Japonya’da bu ülkeleri yok etmeye yönelik olarak algılanacaktır. Ve bu nedenle Türkiye’nin İslami söylemleri Güneydoğu Asya’da da ses bulacak ve Japonya’nın Endonezya limanlarını kullanmasına izin verilecektir. Böylece ABD deniz kuvvetlerinin gerek Güney Çin denizindeki gerekse Hint Okyanusu’ndaki varlığı da tehlikeye girmiş olacaktır. Tüm bu olanlar ABD’de yeni bir Soğuk Savaş olarak algılanacaktır. Çünkü hiç kimse gerçek bir savaş ihtimaline bile inanmamaktadır bu ana kadar